Aşka Tutulmak

Aşk, her insan için önemli bir duygudur ama, herkesin aşkının aynı şiddette ve yoğunlukta olması beklenemez. Ayrıca, aşkın kaynağı ya da nedeni de farklı olabilir. Kimi zaman aşkın tek nedeni, sevilen insanın özellikleridir. İnsan, karşısındakini güzel, iyi, çekici, soylu bulduğu için sevmektedir. Kimi zaman da aşkın kaynağı, sevilen insanın dışında yatıyordur. Savaşa katılmak ve benzeri tehlikeli deneylere girmek üzere olan erkeklerin duygusal bağlantılar kurmaya daha meyilli oldukları söylenir. Aynı şekilde, sevgilileri veya kocaları tarafından terkedilen ya da ağır duygusal sarsıntı geçiren kadınlar da, ruhsal dengeleri yerinde olan kadınlara oranla çok daha kolay aşık olabilmektedir. Bu gibi durumlarda aşka neden olan şey, sevilen insanın niteliklerinden çok, seven insanın içinde bulunduğu ruhsal durumdur. Ne var ki, insanların çoğu kendi duygularını doğru bir biçimde çözümleyemezler ve sevgilerini bambaşka nedenlere bağlarlar.

Kuşkusuz, her insanın kendi davranış ve duygularının ardında yatan nedenleri tam bir açıklıkla kavraması beklenemez. Hatta, Freud’un başlattığı psikanaliz okuluna göre, insan davranışlarını belirleyen asıl etkenler hemen her zaman bilinçaltında kalır. Ama yine de yıllardan beri sayısız yazar ve bilimadamı aşkı ve sevgiyi anlamaya, çözümlemeye çalışmıştır. Kimileri böyle bir çabaya daha başından karşı çıkarlar: onlara göre aşk, kutsal bir sırdır; çözümlemeye, kurcalamaya kalkıştığınız anda yok olup gider. Ama böyle düşünenlerin unuttuğu bir şey vardır: insanların cinsel konulardaki bilimsel bilgilerinin artışı nasıl cinsel dürtüyü öldürmemişse, cinsellikten biraz daha geniş bir şey olan aşkın anlaşılması da onu ortadan kaldırmaz. Fransa’da Napolyon döneminin ünlü yazarlarından Stendhal, hem zamanının büyük aşıklarından biri olmayı başarmış, hem de “Aşk Üzerine” adlı bir inceleme yazmıştır. Bu tür incelemelerin aşkı ortadan kaldırmadığı, tersine karmaşık durumlarla karşı karşıya kalan sevdalılara yardım edeceği açıktır. Hiç kuşkusuz her aşk ancak kendi içinde anlaşılabilir; genel kurallar, iki insan arasındaki somut bir ilişkiyi açıklamaya yetmez. Ön yargılar arasında en sık olanları :

Zıt tipler birbirlerini çekerler. Kadınlar sevgi ilişkilerinde erkeklerden daha romantiktir.

İnsanlar kendilerine teslim olmayan, onları geri çeviren kişilere daha fazla ilgi duyar.

İngiltere’de bazı psikologlar, bu yargıların doğruluğunu ölçmek için çeşitli bölgelerden ve tabakalardan seçilmiş kadın ve erkekler üzerinde testler uygulamışlar. “Zıt tiplerin birbirini çektiği” yolundaki iddianın doğru olmadığı görülmüştür. Genellikle erkek ve kadınlann kendilerine benzeyen değilse bile, büsbütün de farklı olmayan eşleri tercih ettikleri ortaya çıkmıştır. Çok güzel sayılamayacak kadınların çoğu, kendileri gibi ortalama bir çekicilik düzeyindeki erkekleri seçerken, yakışıklı olmayan erkeklerde daha çok gösterişsiz kadın tiplerini beğendiklerini açıklamışlardır. Ayrıca, zıtlar birbirini çeker düşüncesine sık sık örnek olarak gösterilen başka bir iddianın da doğru olmadığı ortaya çıkmıştır:

“otoriter tiplerin zayıf ve teslimiyetçi tipleri seçtikleri” yolundaki önyargının bu testler sonucunda kesinlikle geçerli bir durum olmadığı anlaşılmıştır.

Kadınların erkeklerden daha romantik olup olmadığı sorusuna da çoğu insanlar, “evet, öyledir” cevabını vereceklerdir. Ama araştırma sonuçları bunun da o kadar kesin bir doğru olmadığını, hatta tam tersinin geçerli olabileceğini göstermektedir. Erkekler sevgi sözkonusu olduğunda birtakım pratik düşünceleri bir yana atabilmektedirler. Kendi toplumsal statülerinden daha aşağıdaki eşlerle evlenen erkeklerin sayısı kadınlardan fazladır. Diğer yandan, 20 yaşından sonra romantik bir ilişki yaşıyan erkeklerin sayısı da yine kadınlardan fazladır. Daha da önemlisi, rastgele seçilmiş 18 ile 24 yaşlar arasındaki geniş bir grup insana “diğer bütün arzu edilen niteliklere sahip olduğu halde aşık olmadığınız bir eşle evlenir misiniz?” sorusu yöneltildiğinde erkeklerin üçte ikisi “hayır” derken, kadınların sadece üçte biri “hayır” cevabı vermiştir. Bu da, sanıldığının tersine, sevgi bağlarında kadınların pratik ve günlük kaygılarının erkeklere oranla daha ağır bastığını ortaya koymaktadır. Bu üç iddiadan doğruya en yakın olanı belki de üçüncüsüdür. Ancak bunun da belli bir kayıtla birlikte kabul edilmesi gerekmektedir. Çok sayıda erkek ve kadın üzerinde yapılan testler, insanların ne kendilerine tümüyle kapalı davranan ne de hemen teslim olan eşlerden hoşlandıklarını göstermiştir. Gerek erkekler gerekse kadınlar, en çok, önceleri kendilerine direnen ve eleştirici bir gözle bakan, ama sonradan da ilgisini ve hoşlandığını belli eden eşlere “tutulmak”tadır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir