Sevdadan Sevgiliye

Bazı çiftler vardır, günün her anında birlikte olmak isterler. Sürekli elele göz göze dolaşırlar. Çevrelerindeki dünyanın farkında değildirler, farkında olmak da istemezler. Sadece kendilerine ait bir dünyaya kapanmak isterler. Onlar için kendi aşklarının dışında hiçbir şey önemli değildir. Bunlar , kelimenin tam anlamıyla “sevdalı” çiftlerdir .

Gerçekte bütün aşklar böyle başlar; kadınla erkek arasında, başka herşeyi dışarıda bırakan bir elektrik akımı olur. Bu şiddetli bir duygudur , ama aynı zamanda dayanıksız, kolayca zedelenebilir bir duygudur. Çünkü hiçbir çift, sürekli dünyadan kopuk olarak yaşayamaz; zorunlu olarak dünyaya, topluma karıştıklarında bu sevdalı çiftin ilişkisi aynı kalabilecek midir?

Aralarında çıkması kaçınılmaz olan küçük ya da büyük anlaşmazlıkları nasıl çözümleyeceklerdir? Kadın ya da erkek bu sürekli birlikte olma gereksiniminden biraz sıkılmaya başladığı vakit ne olacaktır? Ya, da kadın gebe kaldığında ve bu yüzden belli bir süre ayrı kalma zorunluluğu ortaya çıktığında buna nasıl dayanacaklardır? İşte burada, sevda ile sevgi arasındaki fark ortaya çıkar. Bir ilişkinin hem uzun süreli hem de doyurucu olabilmesi için, sevdanın zaman içinde sevgiye dönüşmesi gerekir. Çünkü sevda, şiddetli olduğu ölçüde kısa süreli bir ilişkidir ve bir sevgi temeli olmadığı takdirde de kolayca eskiyip yok olabilir.

Eğer eşlerin birbirine duydukları sevgi onları körleştiriyorsa, eğer birbirlerinin çok doğal kusurlarını göremiyor, kabullenemiyorlarsa, ilişkinin uzun sürmesi çok güçtür. Hazırlıksız oldukları en küçük bir dış müdahale, eşlerden birinin son derece insani bir yetersizliği ya da hatası, aralarındaki elektrik akımını bir anda kesmeye yetecektir. Bir ağız kokusu, sert ve sinirli bir söz, sevişmekten yorulan bir eşin uyuma isteği bu ilişkinin sonunu getirecektir.Kendi sevdalarına kapanmış çiftler, bu çok özel ve mahrem ilişkiyle, bebeklik veya çocukluk çağının doyurulmamış bir gereksiniminin boş bıraktığı yeri doldurmaya çalışmaktadırlar. Başka bir deyişle, aşklarını çevreleyen dünya, sorumluluklardan, zorunluluklardan iş yaşamından ve başka insanların talep ve gereksinimlerinden oluşan yetişkinler dünyası değil, bütün dünyadan tecrit olmuş yumuşak ve sıcak bir çocuk odasıdır. Sevdalı çiftler, bütünüyle kendilerine ait olan özel bir dünyada yaşarlar. Birbirlerini seven çiftler ise gerçeklerle yüzleşmek zorundadırlar; aralarındaki ilişki, başka insanları ve özellikle çocukları da içerir. Kadın erkek ilişkisinin her zaman değilse bile çoğu zaman aşkın dışında sonuçları da olduğunu, bu sonuçlardan birinin geçinme zorunluluğu, bir diğerinin ise çocuk bakımı olduğunu bilerek davranırlar. Daha da önemlisi, birbirini sevmenin, birbirinden başka şeyleri de sevmek demek olduğunu bilirler; sadece kalplerini değil, iş yaşamlarını, mesleki sorunlarını, korkularını ve cesaretlerini, erdemleri kadar zaaflarını, gençlikleri kadar yaşlılıklarını da paylaşırlar. Sevdadan sevgiye geçiş, ancak ilişkilerine akıl ve sorumluluk katan kişilerce gerçekleştirilebilir. Sevdada insan sadece sahip olduğu şeyi sever; sevgiyse insanı dünyaya açar, paylaşmayı öğretir

Bir yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir