Soyadı Alyansım; Çifte Soyadı

Evlendikten sonra kocasının soyadıyla birlikte kızlık soyadını da kullanan kadınlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bu kadınlar, kendi kimliklerini koruma, birey olma uğraşındaki özgür, eğitimli, eyvallahsız kadınlar mı; yoksa evliliğini herkesin gözüne sokmak isteyen koca budalaları mı? Peki üçüncü bir seçenek var mı?

Kocam, “Hangisini istersen onu kullan tatlım, benim için hiç önemli değil,” dedi. Annemin cevabı değişikti. “Vallahi bence kocanınkini de kullan. Fark etmez dese de hoşuna gider.” Kocamın annesine, “Annecim, ben iş hayatında sadece kızlık soyadımı kullanmayı düşünüyorum, sen ne dersin,” diye soramadım. Elbette cevabını merak ediyordum, ama bu konunun aramızda belli belirsiz bir huzursuzluk yaratmasından korkuyordum. Dahası, kendimi giyeceği eteğin boyu konusunda muhafazakar babasını ikna etmeye çalışan yeni yetme kızlar gibi hissetmek istemiyordum.

Ben de herkesten çok farklı değilim. Evlenmek, birinin karısı (mümkünse yarısı) olmak, anneliği tatmak, kendimi sevdiğimin güvenli kollarına bırakıp hayatın yükünü paylaşmak istedim. Sonra, tek taş yüzük takmak, beyaz gelinlik giymek, düğün fotoğraflarından albüm yapmak istedim. Hatta kocamın anne babasına “anne-baba” demek, soyadını kendiminkinin arkasına eklemek istedim. Biliyorum biraz sıkıcı, ama işte, ben de herkes gibiyim.

Evlenince geçer!

İstisnalar her zaman vardır ve başımın tacıdır, ama çoğu kadın böyle hevesler peşinde koşar. Bu hevesler, feminist bilinç uyanınca, yaş kemale erince ya da kafaya saksı düşünce geçmez. Ancak evlenince geçer! Aylarca üstünüzde hayal ettiğiniz gelinlik, gardıroba sığdıramadığınız bir yüktür artık. Fotoğraf albümü belki yapılmış belki yapılmamıştır. Tek taş hala güzeldir, ama nişanlılık günlerinizdeki gibi dakika başı bakıp durmazsınız. Ne heves etmek anormal, ne de hevesin geçmesi.

Bir de evlilikten kalanlar var. Mesela adımın sonuna eklenen ikinci soyadı. Ben 12 Mart 2006 tarihine kadar Zeynep Güven’dim. O gün, 34 yaşıma 4 gün kala, Mehmet Burçin Ünlü’yle evlendim. Nüfus müdürlüğüne verdiğim basit bir dilekçe marifetiyle “Zeynep Güven Ünlü” oldum. Dilekçeyi vermeseydim, sadece “Zeynep Ünlü” olacaktım. Diyebilirsiniz ki, “Ne güzel işte, iki soyadını da kullanabiliyorsun. Eskiden kadınların bu hakkı da yoktu.”

Bir dakika, durum gerçekten bu mu? İleri bir adım gibi görünen bu hukuki kazanım, kadının bağımsızlığına, kendi başına bir birey oluşuna mı vurgu yapıyor, yoksa tam tersine öncelikle ve en çok evli oluşuna, bir erkeğin karısı oluşuna mı? Bir zamanlar kadınları heyecanlandıran çift soyadı kullanım hakkı, acaba zamanla kadının boynundaki evlilik yaftasına mı dönüştü?

Evlilik meraklısına çifte soyadı

Evlilik yaftası ağır kaçtıysa, çok daha şık bir kavram var elimizde: Soyadı Alyansı. Sahibi sosyal bilimci Ayşegül Yaraman: “iki soyadı eşitlik mücadelesi sonucunda ortaya çıktı aslında. Ancak hukuken dahi, evli bir erkeğin tek soyadı varken, evli bir kadının iki soyadı olması eşitsiz bir durum. Çünkü kadının evli olduğu daha isminden anlaşılırken, erkeğin medeni durumu belli olmuyor.” Yaraman, nüfus kağıdına medeni durumun yazılmamasının tartışıldığı günümüzde, çift soyadını artık bir kazanım olarak görmüyor: “80’li yıllarda çift soyadı kullanmakla, şimdi kullanmak arasında çok fark var. Ben de ilk yıllarda çift soyadı kullandım. O dönemde ilerici bir tavırdı. Ancak şu an aşılmış bir konu ve neredeyse cinsiyetçiliği yeniden üreten bir işlev kazandı.”

Çift soyadı, her türlü bürokratik karışıklığa, uzayan ve bazen de tuhaflaşan adlara rağmen toplumun tüm katmanlarında hızla kabul gördü ve yayıldı. Kadınlar yalnızca evlenmeden önceki kimliklerinin, sözgelimi bekarken şekillendirdikleri kariyerlerinin devamlılığı için değil, sırf öyle istedikleri için kullanıyorlar. Bunu görmek için sadece ve sadece facebook’taki çalışmayan çift soyadlı kadınlara bakmak yeterli.

Ayşegül Yaraman. “Otuz yıl önce kızlar bugünkü gibi evlilik telaşında değildi,” diyor: “Oysa bugünün gençlerinde hem iş hem de eş bulma telaşı var. Evliliği, hayatlarının temel problemlerinden biri olarak görüyorlar. Özellikle de kızlar. Hayat, 30 yıl öncesinden çok farklı, ama evlilik, annelik hala en önemsenen kimlik. İşte böyle bir ortamda çift soyadı kullanmanın bir kadın için, diğer kadınlara ‘ben evlendim. Zaferi kazandım’ mesajı verdiğini de düşünüyorum. En azından bilinç altında.”

Zamane kızları Yaraman’ın dediği gibi evlilik meraklısı mı? Bu soruya başka zaman, başka bir yazıda cevap arayalım. Bir de evliliğe güvenemeyip her ihtimale karşı, kendi soyadlarını da kullanmak isteyen kadınlar var. Madem tekrar alacağım, bari hiç bırakmayayım, diye düşünen. Bu kadınlar çok da haksız sayılmamalı. Boşanmak artık eskisi gibi istisnai bir durum değil. Boşanma kararı daha kolay ve çabuk veriliyor. Öyleyse kızlık soyadı cepte dursun. Ama kadının hiç evlenmemiş gibi yapması, en hafif deyimiyle “nahoş” bulunuyor. Kocasının soyadını taşımaması, evliliği benimsememesine yoruluyor. Bekarlık günlerindeki gibi “kafasına göre takılacağının” uğursuz bir işareti sayılıyor. O zaman gelsin mahalle baskısı ve ikinci soyadı.

Bir tanıdığım vardı. Kendininki “oğlu” ile biten uzun soyadlarındandı. Arkasına yeni evlendiği kocasının iki sözcüklü soyadı da gelince ismi iyice uzadı. Gazeteciydi, iyi kötü tanınıyordu. Yazılarında kendi soyadını kullanmak istedi. Bu durum kocasının ailesinde bayağı hayal kırıklığı yarattı. Kocası olan biteni şöyle açıklamaya çalışıyordu: “Sevgilim, bu, annemlerin benim gay olduğumu öğrenmesi gibi bir şey. Hani, onu duysalar ancak bu kadar üzülürler.”

Evliliğimin uğuru

Herkesi birden mutlu etmek imkansız. Aklını sevdiğim bir arkadaşım kadınları soyadlarını kullanma şekillerine göre sıraya sokmuş. En çok saygıyı soyadını hiç değiştirmeyen kadınlara duyuyor. Sonra kendininkini bırakıp, kocasının soyadına geçenler geliyor. İki soyadlı kadınları ise iki arada bir derede kalmışlıkla, evliliklerini başkalarının gözüne sokmakla suçluyor. “Eee o zaman, bana da saygı duymuyorsun, ne olacak?” dedim. “Senin saygı duyduğum başka bir sürü şeyin var, bu konuda da duymayıvereyim, boşver,” diyerek konuyu hafifletti, gönlümü aldı. Resmi olarak, kadınların fazla seçeneği olmadığını elbette o da biliyordu. Sahi, resmi kayıtlara Zeynep Güven Ünlü olarak geçen ben bu konuda neredeyim? Evliliğimin sürmesini samimiyetle istiyorum. Adımın peşine takılan Ünlü’yü bu dileğin bir işareti, uğuru sayıyorum. Çocuğumla aynı soyadını taşımak da istiyorum, özgür bir birey olabilmek de. Evlilik meraklısı gibi görünmek istemiyorum, ama herkes kadar bir evlilik merakım da olmuştur, inkar etmiyorum. Galiba ben de çoğu kadın gibi idareciyim, orta yolcuyum. Yere, zamana, duruma göre bazen Zeynep Güven olmak istiyorum, bazen Zeynep Güven Ünlü.

Söylemiştim size, ben de herkes gibiyim diye.

Kanun tek, yorum çok
Avukat Ayça Özdoğan kadınların soyadı kullanımının geçirdiği hukuki evreleri anlattı.

– 1926-2001 arasında yürürlükte kalan Eski Medeni Kanun’un 153. maddesi. “Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır” diyordu.

– 14 Mayıs 1994’te eski Medeni Kanunun 153. maddesinde yapılan değişiklikle evli kadınlar, eski soyadlarını eşlerinin soyadlarının önüne ekleyebilme hakkı kazandı.

-Ama bir itiraz geldi. Çünkü kanunun yeni halinde de “Kadın evlenerek kocasının soyadını alır” kuralı duruyordu. İtiraz edenler “bu Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı” diyordu. Anayasa Mahkemesi iptal başvurusunu reddetti. Gerekçesinde bu kuralın kimi sosyal gerçeklerin doğurduğu zorunluluklardan ve geleneklerden kaynaklandığını vurgulayarak şöyle dedi: “Aile hukuku öğretisinde de kadının erkeğe göre farklı yaratıldığı, zorunluluklar ve toplumsal gerçekler karşısında kadının korunması, aile bağlarının güçlendirilmesi, evlilik birliğinde düzen ve uyum sağlanması, aile içinde iki başlılığın önlenmesi gerektiği gibi görüşler vardır.
Kamu yararı, kamu düzeni ve kimi zorunluluklar, soyadının kocadan geçmesinin tercih nedeni olduğunu göstermektedir. Kaldı ki itiraza konu olan kuralıda aile isminin sadece erkeğin soyadına bağlanacağı öngörülmemekte, kadının başvurusu durumunda kocanın soyadı ile birlikte kızlık soyadını da kullanma olanağı bulunmaktadır. Kadının evlenmekle kocasının soyadını almasının cinsiyet ayrımına dayanan bir farklılaşma yarattığı savı da yerinde değildir. Anayasanın 10. Maddesinde öngörülen eşitlik, herkesin her yönden aynı kurala bağlı olacağı anlamına gelmez.”

– 22 Kasım 2001de yürürlüğe giren yeni Medeni Kanun’un 187. Maddesi eski 153. madde ile aynı hükümleri taşıyor. Buna göre “Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir.”

– İzmirli bir avukat bu konu ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yaptı. Mahkeme, evli bir kadının, sadece kendi soyadını taşıma talebine 16 Kasım 2004’teki kararıyla karşılık verdi: “AB ülkelerinin tamamında kadının soyadı evlenmekle değişmemektedir, eşler dilerse birisinin (kadın veya erkeğin) soyadını “aile adı” olarak seçebilmektedir. Çocuk da ya bu aile soyadını ya da babanın soyadını taşımaktadır:’ Sonuçta Türkiye mahkum edildi.

– Şu anda 187. maddenin Anayasa’ya aykırılığı ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’ne başvuru var. Dava henüz sonuçlanmadı.

– Uygulamada ise kadının evlendikten sonra sadece kendi soyadını kullanması için davalar açılıyor. Bazı mahkemeler tarafından uluslar arası sözleşmelere atıf yapılarak kabul, bazıları tarafından ise reddediliyor.
Uygulamada bir birlik yok.

Feminizm neresinde?

Murathan Mungan Yüksek Topuklar romanında iki soyadı kullanan kadınlarla ilgili “acımasız” tespitlerini Nermin karakteri üzerinden yapıyor: “….. hem babasının, hem kocasının atasoyunu taşımadaki ısrarlarında, amaçlananın tersine feminist bir yan göremiyorum ben, kadınlara soy kimliğini, hem koca hem baba soyadlarıyla veren erkek vurgusunu katmerlendirmekten başka bana kalırsa, birçoğu ikiledikleri soyadlarıyla, bir yandan da, etrafa koca bulduklarının duyurusunu yapmaya çalışıyorlar aslında….. aslında “artık benim de bir sahibim var” demenin, akılları sıra incelikli bir yolunu buluyorlar …. sıradan bir ikiyüzlülük değil bu; ne yazık ki, kadınlara özgü dişil bir ikiyüzlülük!… üstelediğinizde, soyadları yüzünden, devlet dairelerinde, postanelerde ya da bankalarda yaşanan aksiliklerden, boşandıklarında soyadlarından ötürü yaşadıkları güçlüklerden, gündelik hayatta karşılaştıkları zorluklardan falan söz edeceklerdir, artık ne kadarını yerseniz!”.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir