Refik Halit Karay – Memleket Hikayeleri

Köyden hayli uzakta bir su değirmeni çalıştırıcısı olan Değirmen Bekir,kadın özlemiyle kıvranıp durur.Her günü can sıkıntısı içinde geçer.Tek isteği bir kadına sahip olmaktır..

Bir gün değirmenin yakınlarında konaklayan göçebelerden genç kız Elif un öğütmeye gelir ve birlikte olurlar.Göçebeler yine göçer giderler.Bekir bir dahaki yılı bekler. Göçmenler geri döndüğünde Elif yine değirmende un öğütmeye gelir.Bu defa Elif’in vücudunda kapanmış yara izleri vardır.Bekir bunları görünce çok şaşırır.

Ertesi yıl Bekir aynı yerde konaklayan göçebe çadırlarına sokulur ve Elif’i arar fakat Elif’i bulamaz.Oradaki göçmenlere sorduğunda Elif’in gelmediğini öğrenir. Neden gelmediğini sorduğunda aldığı cevap Bekir’i yıkmıştır.Öğrendiğine göre Elif daha çok kötülemiştir.Yani kötü yola düşmüştür ve başını bir sürü belaya sokmuştur. Bekir ne kadar üzülmüş olsa da eli kolu bağlı oturur çünkü elinden hiç bir şey gelmez.

SUS PAYI

Bursa’da ipek fabrikasında insanlar günde on dört saat kaynarsular başında,pis kokular,hasta nefesler emerek zehirlenirler,hayatlarının baharlarında,daha tazecikken,bu sağlıksız koşullar yüzünden ölürler.Fabrikada işçi başı olarak çalışan Hasip Efendi’nin sevgilisi Fotika da bu fabrikada körpeliğini ve sağlığını kaybetmiştir.

Fotika da bu sağlıksız koşullara dayanamaz ve malesef hayatını kaybeder.Gencecik yaşında,hayatının en güzel çağında hayatını kaybetmesi tabii ki herkesi üzer. Fotika’nın cenazesinde,papaz,Avrupa’daki fabrikalarda nasıl çalışıldığını,çalışma saatlerini,ücretlerini,bütün bu yoldaki kanunları,kavgaları,isyanları tüm ayrıntılarıyla açıklar..

Ertesi gün Hasip Efendi,fabrika sahibi Hidayet Bey’e papazdan öğrendiklerini anlatır.Hidayet Bey,fabrikasının ustasız kalacağını ve bu fikirlerden dolayı kovulan adamlardan çekinimesi gerektiğini düşünür.Hasip Efendi bu bilgileri patronuna söylediği için patronundan zam alır.Hidayet Bey de bu konuları göz önünde bulundurarak gerekli önlemleri alır ve bundan sonra da işini düzgün yönetmeye gayret eder.

KUVVETE KARŞI

Amerikan Elçiliği hizmet vapuruna bağlı gemicidirler onlar.Ceplerinde İngiliz Liraları,Kolluk Kuvvetlerinin onlara tanıdığı hürriyetten dolayı şımarık,bayağı davranışlar sergilerler onlar.
Suphi,sevgilisi İzmaro ile tiyatroya bilet alır.Akşam dokuzda tiyatroda Amerikalı Gemiciler de vardır.Gürültücü,saygısız,şamatacı davranıp çevredekileri ederler. Suphi de herkes gibi bu adamları tokatlama isteği duyar ama kuvvetlere karşı bükülen eller,ezilme korkusu içinde onu hareketsiz bırakır.

Tiyatro’dan sonra İzmaro ile birahaneye giderler ama kapı yıkılır gibi açılır.Denizciler oraya da gelmiştirler.Ne yazık ki sadece Suphilerin masası boştur ve oraya oturular.O kadar sarhoşturlar ki Suphi’nin fesini başlarına geçirip onu taltid ederler ve Suphi hiçbir şey yapamaz.Eve geldiklerinde kendini dilsizm ölü eden kuvvete karşı gazap duyar.O hışımla evden çıkar.Gemicileri bulur.Birine hızlıca bir yumruk indirir fakat onlar kalabalıktır.Keskin bir şeyin beyninin üzerinden geçtiğini anlar gibi olurken yüzüstü çamura düşer kalır.

CER HOCASI

Cer Hocası eskiden mülkiye mezunudur.Torpil sayesinde maarifte bir memuriyet bulur fakat meşrutiyet ilan edilince açığa alınır.Saraya bağlı olmakla suçlanınca kimsesi de olmayınca Asım on günde serseri halini alır.
Paraya muhtaç kirli bir handa yaşayan müezzin olan Osman,Ahmet ve Feyzi’nin yanına gider,hemşehrileri iki gün sonra Cer’re çıkarlar.Beş on mecidiye toplayabilmek için köylere çıkarlar.Buralarda vaaz ederler,Kur-an okurlar,namaz kıldırırlar,imam efendiye ve köylüye hizmet ederler.Bunlardan kazandıkları parayla karınlarını doyururlar. Osman da onlarla gitmeye karar verir.Cer Mollası olmaya karar verir ve yollara düşerler.Yolda Asım hastalanır ve rastladıkları bir köyde imamın evinde kalmaya mecbur olur.İmam,Asım iyileşince hemen gitmesini ister.Asım iyileşince yola koyulur.

İleride başka bir köyde çember sakallı biri vaaz verip,namaz kıldırmasını ister.Asım kabul eder. Bir zaman sonra Asım’ı imamlığa atamışlardır.Bir gece imamın küçük oğlu Asım’ı kahveden çağırır ve babasına götürür.İmam,Asım’A çok hasta olduğunu,altı çocuğu ve iki karısı olduğunu,eğer buradan gitmezse açlıktan öleceklerini söyler.Meğer Asım’ı bu hasta imamın yerine atamışlardır.Sabah erkenden Asım cübbesini giyer ve İstanbul’a doğru yola çıkar.

GARİP BİR HEDİYE

Feridun elinde fildişi saplı,nakış işlemeli tıraş fırçasının fiyatını öğrenmek ister.Ona bu fırçayı bir yahudinin hayatını kurtardığında o yahudi “Değerlidir,kadrini bil,sakın atma!” diye hediye vermiştir.Feridun,kuyumcuya ederini sorar ve beş para etmediğini öğrenir.
Oysa Feridun, bu tıraş bıçağı üzerine bol hayal kurar çünkü açlık ve yoksulluk içinde yaşamaktadır.Birden hayatını kurtardığı kızar;böyle değersiz birşey verdiği için.Pencereden fırçayı fırlatır.Sokakta,yerde fırçanın kırılmasıyla birlikte iki tane ışıl ışıl göz nokta parlar.Koşarak sokağa iner ki ne görsün;iki tane pırlanta taş fırçanın içinden çıkar.

BİR SALDIRI

Hayrullah Efendi,yağmurlu bir kış günü akşam vakti vapurdan inen dört yolcudan biridir.Her akşamki gibi bayırına tek başına tırmanmaya başlar.Ama birden alnına bir demirin dayandığını hisseder.Boğuk bir ses,cüzdanını vermesini emreder.
Hayrullah Efendi,içi para dolu cüzdanını uzatır.Adam cüzdanı bakar,içinde;bir sürü yüzlük,beşlik bulunan cüzdandan bir tane beşlik alır.Cüzdanı geri uzatır ve koşarak uzaklaşır.Hayrullah Efendi ağzına kadar para dolu olan cüzdanından sadece bir beşlik alan bu adamı merak eder ve takip etmeye başlar.Adam takip edildiğinin farkında olmadan bir dükkâna girer.Koca somun bir ekmek alır hemen bir parçasını ağzına atar,peynir,zeytin alarak dükkândan çıkar.Hayrullah Efendi öğrenir ki bu adam hırsız değil,namuslu aç bir admdır.Çünkü mütareke yıllarında bulunmaktadırlar.Yedek subaylar ne maaş alabilirlerdi ne iş bulabilirlerdi.Yıllarca yaşadıkları hudutlardan eve dönünce açlık ve yoksulluktan kurtulamazlar.Demin gırtlağına sarılan adam kendisi burada kârına bakıp işine sarıldığı yıllarda;o işi rahatça yapılabilmesi için göğsünü tâ uzaklarda savaş meydanlarında siper yapmıştır.Zorla aldığı para bir pay,hattâ hak idir.
Hayrullah Efendi ertesi gün bir kayık erzak hazırlatır ve adamın evine gönderir.

AYŞE’NİN YAZGISI

Ayşe annesiyle birlikte “Abdi’nin Köşkü” denilen yıkık,korkunç,yalnız,uzak bir evde bekçi gibi oturmaktadırlar.Ayşe bir gün evde yalnızken çamaşır yıkar.Etraf o kadar sessizdir kibir nefes bile duyulmamaktadır.Birden yağmur boşanır.Ayşe bir yere vuruluyor gibi bir ses duyar,pencereye koşar ve bir erkek görür,yanında da bir köpek vardır.Birden Abdi’nin oğlu olduğunu anlar.
Ali Bey içeri girer.Ayşe’den etkilenmiştir.Şehvetle ona doğru yaklaşırken mutfağın bir köşesinden dışarı sızan pis sularda ayağı kayıp düşer.Düşerken de başı ocağın taşına çarpar,orada ölür.Ayşe korkudan ne yapacağını bilemez.Gözünün önüne kalabalık bir halk,askerler gelir.Hemen kararını verir.Dışardaki köpeği de içeri alır,başını maşrapayla ezer.İkisini de ahıra götürüp gömer.Üzerini ters ile düzeltir.

Bir ay sonra genç bir köylü Ayşe’nin evde yalnız olduğunu bildiği için bahçenin yıkık bir deliğinden içeri atlar.Ayşe ile mutfakta göz göze gelir.Ayşe onu da öldürmemek, o üzüntü ve acıyı bir daha çekmemek için kendini korumasız bırakır.

GARAZ

Nebile’nin babası savaş başlangıcında dükkânı için mal almaya İstanbul’a gider.Aylar geçer,geri dönmemektedir.Ama sonra bir gün Nebile ve annesiniİstanbul’a çağırır. Babası o kadar zengin olmuştur ki Nebile parayı nereye harcayacağını bilemez;en pahalısından çantalar,eşarplar,kürkler,tüllü şapkalar,ne bulursa alır.Nebile anne ve babasını beğenmez olmuştur.Annesini azarlar,babasını adam yerine koymaz.İki defa da nişan bozar.
Beş yıl,bütün çılgınlıklarıyla,sonradan görmüşlüğün en kaba,zevksiz,gülünç sahneleriyle böyle sürer…Son zamanlarda Nebile,bir delikanlıya gönül verir;fakat nişanı bu sefer erkek tarafı bozar.Çünkü Hacı Ağa’nın yani Nebile’nin babasının işlerinin bozulduğunu duymuşlardır.

Nebile’nin kasabaya geri dönmesi sorunlu olur ve bütün heyecanlarının tükendiği bu genç kız,babasına büyük hudutsuz bir kin,bir garaz duyar.Küçük kasabasında memnun yaşarken İstanbul’un gösterişli hayatını tanıtan sonra da hepsini elinden alan bu babaya düşman kesilir.
Yargılar: Kitabı okurken hiç sıkılmadım.Öyküler çok sürükleyici.Her öyküden çok önemli dersler çıkarılıyor.Bu kitabı okuduğunuz takdirde göreceksiniz ki kitabın Cumhuriyet Dönemi’nden önce yazılmış olmasına ramen günümüz olay ve kişilerine benzerlikler bulunuyor.

Bazı öyküler aklınıza gelmeyecek şekilde bitirilmiş.Bu yüzden de öyküleri okuduğunuz kimi zaman şaşkınlıktan kendinizi alamıyorsunuz.Refik Halid Karay,kitapta çoğu zaman betimlemelere yer vermiş.Karay’ın anlatımları o kadar içten ki bazen kendinizi olayların içinde gibi hissediyorsunuz.Sanki o olayı siz yaşamışınız gibi üzülüyor veya seviniyorsunuz.
Bu kitabı okuyun.Hayatınızdan o kadar çok şey bulacaksınız ki bazı olaylar ve çıkaracağınız dersler hayatınızın belki de bir kısmına ışık tutacaktır.

16 yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir